Geceleyin Eymirleme

Zaten kafam bi milyon olmuş nerden çıkardın ya behramcan eymiri ne güzel oturuyoduk....

yok yok iyi oldu çooook iyi oldu, bol virajlı mühye yolu, zifir karanlık, farların ışığı, suratında rüzgar, altında kükreyen motor ve en son suların dinginliği ve iştirakçisi alkol ve herbler.......

hani amerikan filmlerinde olurya (yada türk filmlerindeydi bulandım) beni buraya gömün der adam , benimde küllerimi bi yaz akşamı eymire serpiştirin valla yeminle, soora için bolca gülün kahkah, ağlayın üüü üüü, ama geri dönüşü muhakkak gene mühyeden yapın son sürat haaa birazda göle dökmeyi ihmal etmeyin alkolü, çişi gelen işesinde, ben ööle yaptım çünkü!

keşke sadece benim olsa eymir, sürekli boş olsa gürültü olmasa çadırı plaja kurup 1 hafta içsek ayılsak, sarsak ayılsak, içsek ayılsak........ galiba buda keşkeler havuzumda bi balık olmaya mahkum

şimdi kafam iyi, ışıkları kapadım kafamda 1 milyon düşünce, 1 cep keşke, 1 avuç lanet, 1 beyin dolusu pişmanlık, 1 tutam umut, 1 dirhem huzur ve 1 litre alkolle oturuyorum elimde gitarım bol drive derinden bi reverb, bu gece çok şeye gebe!

Bestekarda keyifle doymak ohhhhhhhhhhhhhh!

Efenim dün gece saat 2 gibi jeymıs kuktan ayrılan aç kafile ne yapsakta koko ve midye dolma/tava yesek diye kasar. Soora civarda bu hizmeti veren yer akla gelmeyince son çare işkence çorbası+kaşarlı köfte+beyin üçlemesine karar verir. (bayan arkadaşların ıyyyykkkkk lamalarına rağmen)

Hedef olarak seçilen Bestekar Rumeliye doğru hareket eden kafileden birileri tam rumeliye çökecekken anaaaa Profösör diye baarınca önce irkildik soora havalara uçtuk. Bize haber vermeden sinsi sinsi açmışlar profosörü eski hititin oraya yada daha eski gay mekanının oraya fütursuzca......

Hemen lokasyon değiştirildi, midye dolmalarrrr, tavalarrrrr, kokoreçler ohhhhhhhhhhhh missssss, bitmesin geceler, yaşasın profösörrrrr.


Yerim ben seni beeeaaaaaaaa

Always

Budur işte özetim.


There is no place for me
And no one to set me free
There is no way to go
There is no place for me
Where it's warm and where I can be
At least there is no place that I know

Sometimes it's hard to see that you're running out of luck
Right now it's my own life I don't know

With everything I did I was the one who laughed
Yes I was always tall and smiled
Yes everything I did I thought would always last
And I felt always strong inside

There is no place for me
And no one to set me free
There is no way to go
There is no place for me
Where it's warm and where I can be
At least there is no place that I know

But I'm fine, I'm alright even though there's nothing left
'Cos what it means I'm sure will show

Somewhere along the way I lost the key for it
But I was always true inside
Somewhere inside myself I'm praying for a bit
Of what was always open wide

When I look around there's only broken glass I see
And everywhere I reach it's hurting me
Looking back I find there was not much how it should be
It's slowly killing me!

I got to go, kick all dust off my shoes
Take all that's good inside and turn it 'round

'Cos with everything I did I was the one who laughed
Yes I was always tall and smiled
Somewhere inside myself I'm praying for a bit
Of what was always open wide

ahanda linki
......

http://www.youtube.com/watch?v=uREoVm-tFSQ

Kahve Falı(m)?




Derler ya "fala inanma, falsızda kalma" diye ben "fala inan, falsız kal" cılardanım kendimi bildim bileli. Çevremdeki insanların fal sonuçlarını duydukça inanmaya başladım fala, bu bir yetenekmidir, önsezimidir, kozmik fantastik kuntastik bi olaymıdır bilinmez ama ben inanırım fala. Ama tabi hepte kaçarım faldan, tabiki benim dillere desten şansım yüzünden. Millete 3 vakte kadar para pul şan şöhret, 5 vakte kadar evlilik çıkar..............
bana 3 vakte kadar ölüm 5 vakte ayrılık düşer kesin. Neyse geçen hafta kozmik arkadaşım, sırt sıvazlayanım, poh poh pohpohlayanım canım arkadaşım epruuuuunun baskılarına dayanamadım ve ilk defa içtiğim kahvenin telvesiyle oynamaya fırsat kalmadan gerekli serenomi eşliğinde falımı kapattım. tabi ben falın soğuması esnasında okula gidip falın unuttuğum için kahve iyice yıllandı fincanda.

Akşama doğru büyük bir heyecanla aralanan fincandan süper haberler döküldü epruunu dudaklaru vasıtasıyla. Öyle 3 vakte para 5 vakte bi yol falan çıkmadı ama genede beni mutlu eden bisürü şey çıktı falda tabi eprunun bilmesi imkansız bazı şeyleride duymak beni bir kez daha tırstırdı ama genede duyduğum şeyler çok güzeldi.

Galiba artık insanların neden fala inanmayıp falsız kalamadıklarını anlıyorum. Ama ben genede fala inanmaya devam edicem galiba.

Not: resim netten alınmıştır, yani benim falın diildir ;)

ODTÜ Bahar Şenliği

Merhabalar efenim baktım uzuncadır kimseler bişey yazmıyo, bizim de bahar şenliği yaklaşıyo haber vereyim dedim.6-7-8-9 Mayıs tarihlerinde odtü bahar şenliği var; gündüz ve akşam konserleri,topluluk gösterileri,oyunlar vs..Giriş ücretli değil ama kapıda sıkı aramalar oluyor, kimlik ve alkol aramaları bunlar.Odtü dışından gelmek onun için biraz sıkıntı ama motorlularda genelde sorun olmuyor.Onun için tüm süvarileri çarşamba başlayacak şenliğe bekliyorum=)

Not: Eğer kapıda sorun yaşarsanız beni arayın bi şekilde hallederiz..Ayrıca belki cuma günü bizim de bi konserimiz olcak gelin:D

I Want Out!



I want out, evet yeter yoruldum, sıkıldım, bıktım ve tükendim. O yüzden hocam I want out. İnsanların benden sürekli bişeyleri talep etmelerinden bıktım usandım. Hele birde ben bişey istemeyegöreyim ucuzlar pahalınır, kolaylar zorlaşır, mümkünler imkansız olur, nazın biri bin para olur. YETER! Kendimi yo-yo gibi hissediyorum artık; “at at, nasıl olsa ipi bende geri gelir”…………………….
Ben hayatı satranç gibi görmüyosam suçum ne? ailem, arkadaşlarım, işim, sevgilim benim için tek anlama geliyo “koşulsuz sevgi”. Anlayamadınız dimi?, merak etmeyin zaten anlamanızı beklemiyodum. Aslında benim için bu kadar basit yani biz satranç oynamıyoruz ki neden rakip oluyosunuz bana, neden hamleler yapıyosunuz sürekli şahımı devirmek için….. derdiniz buysa,istemeniz zaten yeter.
Ben hamleler yapamıyorum sizin gibi ööle şatafatlı 1o hamle sürecek, ben önümdeki yarattığınız tahtayı bile göremiyorumki 10 hamle soorasını göreyim. Ben hem sizin gibi şahımı korumuyorumki sıkı sıkı hemen sizin şahınızın yanına sürüyorum tek başına çırıl çıplakki tanışsınlar anlaşsınlar bir olsunlar diye, ama siz naapıyosunuz hemen aç kurtlar gibi saldırıyosunuz şahıma, aman ne mutlu hayatta 1 kişiyi daha yendiniz aferim kıçınız göğe ermiştir umarım.
Evet ben küçük düşünüyorum, hep küçük düşündüm ve düşünmeye devam edeceğim çünkü benim umutlarım, sevgim, hayallerim ve zekam çok büyük .
Biliyorum yarın sabah güneş gene doğacak ve ben onu kendimce gene selamlıyacağım, ama şu an karanlıktayım, soğuk, çıplağım ve deli gibi yaamur yağıyo ve ben şu şarkıyı bağırıyorum içimden avazım çıktığı kadar:

“From all lives beginning on
We are pushed in little forms
No one asks us how we like to be
In school they teach us what to think
But everyone says different things
But they’re all convinced that
They’re the ones to see

So they keep talking and they never stop
And at certain point you give it up
So the only thing that’s left to think is this

I want out... to live my life alone
I want out... leave me be
I want out... to do things on my own
I want out... to live my life and to be free

People tell me a and b
They tell me how I have to see
Things that I have seen already clear
So they push me then from side to side
They’re pushing me from black to white
They’re pushing till there’s nothing more to hear

But don’t push me to the maximum
Shut your mouth and take it home
cause I decide the way things gonna be

I want out... to live my life alone
I want out... leave me be
I want out... to do things on my own
I want out... to live my life and to be free

There’s a million ways to see the things in life
A million ways to be the fool
In the end of it, none of us is right
Sometimes we need to be alone

I want out... to live my life alone
I want out... leave me be
I want out... to do things on my own
I want out... to live my life and to be free
Kai HANSEN

Kediş



Yıl 2005 kış ayları, yer H.Ü jeolojideki odam nam-ı diğer “Bülent Baba Tekkesi”. Koridorda öğrenci gürültülerinin arasında bir miyavlama duymak o dönemde çok alışılageldik bir hal almıştı. Pis, beyaz renkli göğsünün üstüne siyah gri lekeleri olan minik bir kedi oda oda dolanıp yiyecek bişeyler, sıcak bi kucak arıyor. Belliki ev kedisi, çünkü sokakta barınamamış, dışarı çıkamıyor. Doğaldırki benim labratuvarada düzenli uğramalar da o döneme rastlar. Bilen bilir ben aslen köpeksevergillerdenim, ama bu fıncır aklımı almayı odama girmek için gözlerime baktığı ilk gün becermişti. Güzel bir kuru mama üstüne içilen süt, ve kaloriferin yanındaki koltukta bir uyku, soora sahiple yada köleyle (bakış açısı) oynanan oyunlar kalbimide almasını kolaylaştırdı. Gel zaman git zaman birbirimize iyice alıştık, hatta bazen benle derse bile gelirdi sevimli kedişim. Kediş, evet adı buydu, kediş…. Bi nikolodyon kahramanı kediş ve köpişin yarısı, kediş olanı. Belki bi sürü ismi daha vardı ama o benim için kedişti.





Bir sabah odama gitmeden direk naçoya uğradım kahvaltı için, o yüzden geç kaldım odayı açmaya, nerden bilebilirdimki kedişimin suyunun geldiğini, koridorlarda inleye inleye beni aradığını. Neyse öğrencilerden haber geldi abi koş kedin bi tuhaf diye. Kedişim doğurmak üzere ama yer yok koridorda olmazzzzzz. Hemen açtım odayı götürdüm yatırdım yatağına, ikimizinde ilkti galiba çünkü ne yapacağımızı bilemeden öylece bakındık birbirimize. O elimi yaladı ben patilerini sevdim….. derken acı hemde büyük bir acı, kediş inledi ağladı ıkındı ve dünya güzeli 3 yavru doğurdu 2 saat içinde. Hepsini yaladı temizledi ve pes düştü, son kalan enerjisiyle beni yanlız bırakarak baba olmanın getirdiği salaklıkla. Korktum once yavruları elime almayım diye, çok duydum çünkü “insan kokusu sinerse hayvan yavruya bakmaz” diye nasyonal coorafikte. Ama kediş ööle diildi uyanır uyanmaz yavruları elime alışımı izledi mutlu mutlu, minnacık şipşirin şeylermiş yav bu kedi yavruları. (Bence savaş alanlarına uçaktan bomba yerine yavru kedi atılmalı, bir anneden doğan hiçbir insan evladı bunları mıncırmaktan savaşamaz.)Yavrular büyürken kediş kendine çeki düzen vermeye başladı, pırıl pırıl, dünya güzeli bir kediye dönüştü. Yavrular büyüdü serpildi ve kedişle beraber koridorlarda gezinmeye başladı, tabi sorunlarla birlikte. Ogüne kadar herkezin bildiği sevdiği ama bilmemezlikten geldiği kedi ailesi artık sorun olmaya başladı, insanlar rahatsız oldular ve ben bölüm başkanı odasına davet edildim herzamanki gibi. Neyse yavrulara zaten bakamıyacağımı biliyodum ama bazen insan dertlerini “erteleme” yoluyla çözmeye gidiyor. Hemen herkezi aradım ve bakıcı aileler buldum. Önce beyaz burun gitti, kedişe benzeyen, aileyle hala görüşürüm pek mutlular. Peşinden siyah diğer adıyla yoda gitti Kayanın stüdyoya Mosh dediler ona orda, 2006 yılı kışı kötü haberi geldi askerdeyken bana, karşıdan karşıya geçerken araba çarpmış, ölmüş………. Zarif mosh, tatlı mosh.



Elimde yeşil kalmıştı sadece....bide kedişim. Derken yeşilde tatlı bir ailenin parçası olmak için bıraktı bizi başbaşa, yola çıktığımız gündeki gibi; kediş ve ben. Peşinden askerlik ve okuldan ayrılmak bizi tamamen ayırdı kedişle. Gerçi okula gidiyordum sürekli bahane uydurup kedişi görmeye ama eskisi gibi değildi herşey. İyice sokak kedisi olmuş, naçoda masalara çıkıp yemek dileniyodu. Ama herzamaki gibi çoooook tatlıydı. Uzundur görmedim kedişi, okula gitmedim yada naço tarafına inmedim ama hep aklımdaydı, neyer ne içer nerelerdedir diye. Bu sabah bütün sorularımın cevabını aldım, kediş bölümün alt katında depoların orda son uykusuna yatmış.

Yok yok üzülmedim, ne üzülcem sonuçta pis bir sokak kedisiydi, yemeğimi yerdi sütünü içerdi çeker giderdi, istediği zaman gelir kendini sevdirir istediği zaman pençeleriyle ellerimi parçalardı. İstediği yere istediği zaman kabahatini yapar, pis pis miyavlardı. Ne üzülceem arkasından.
Kediş……………………………………………………………………………………………………………………………….

Oh olsun!



Sen yaşına, kilona bakmadan git 18lik bebelerle halı sahada aşık atmaya kalk, bisikletle akrobasi yap soora atroskopili bacağını al gene eline. Aferin bana, aferin.

Keşke yarış atı olsaydım;

Baytar- hımm bu ayak iyileşmez çok acı çekecek.
küçük kız- ne yapmamız gerek amca?
Baytar- uyutucaaz onu bebeğim, çok daha iyi bi yere gidecek.

yok yok lan vaz geçtim, ben gene insan oliim, gencim beee daha evlenceem çoluk çocuk yapıcaam, kutuplara gitceem vs.vs.

Not kutup demişken biraz vakit bulunca kutuplar hakkında bişeyler yazasım var. Hevesim geçmeden bişeyler yazayım.

Conan



Şunu bilin ki Prensim, Kabaran okyanusların Atlantis’i
ve onun görkemli kentlerini yutmasından hemen sonra,
Dünya’da o güne kadar görülmemiş bir çağ başlamıştı.
Aryas’ın oğullarının doğduğu bu çağda,
Dünya üzerindeki imparatorluklar ve uygarlıklar,
gökteki yıldızların mavi pırıltıları kadar dağınık fakat belirgindi.
İşte bu sıralarda Kimmeryalı Conan geldi.
Çelik bilekli elinden kılıcını hiç bırakmayan bu kara saçlı, şahin gözlü yiğit,
tüm imparatorlukları sandallı ayağının altında çiğnemek istiyordu.

....... bir nemedya efsanesinden...

İlişkiler(m) üzerine bişeyler yazmak için oturdum bilgisayarın başına ama parmaklarımdan bunlar döküldü. İlginç dimi.

Amerikalı yazar Robert Ervim Howard tarafından yaratılmış fantastik edebiyat karakteri olan Conan, Howard'ın 19361daki trajik intiharından sonra popülerlik kazandı. 1970 yılında Marvel editörleri Stan Lee ve Roy Thomas Conan'ı çizgi roman olarak yayınlamaya karar verdiler ve hayatımı değiştirdiler. Conan karakteri, günümüzden 3200 yıl önce (Howard tarafından Hiborya olarak tanımlanmış çağda), Atlantis'in batmasından 8000 yıl sonra yaşamış Kimmeryada doğmuştur. 15 yaşında katıldığı savaşta esir düşünce hayatı başlar ve maceralar gelir. Daha 18inde Fil kulesine hırsızlık için tırmanır ve ilk aşkı hırsız Jennayı tanır. Daha sonra Hirkanya yolculuğunda kızıl savaşçı (ebedi aşkım) Red Sonyayla tanışır. Sonyadan ayrılan Conan Argos kıyılarında korsanlık yapmaya başlar ve aslant anlamına gelen Amra lakabını alır ve gerçek aşkı kara kıyıların kraliçesi belit ile tanışır ve uzun sure belitin hakkı olan kraliçeliği elde etmesi için savaştı. Pikt sularında bir canavar tarafından belitin öldürülmesi gerçekten hem conan hemde benim için yıkıcı oldu, tabi ben hüngür hüngür aalarken conan belitimizi öldüren yaratığı çıktığı yer olan cehenneme geri gönderdi. Aradan geçen uzun yıllar ve sayısız kadından sonra Akilonya için paralı askerlik yapmaya başladı ve arkadaşlarınında desteği ile kötü kral Numedidesi devirip yerine geçti. Zindanlarda esirken kendisine yardım eden köle kız Zenobyayı kraliçesi yapan Conan Conn, Radegund ve Taurus adında 3 çocuk babası oldu. Ezeli düşmanı Tuth-Amonu yoke den conan 4. Çocuğunun doğumu esnasında kaybettiği karısının üzüntüsü ve 70li yaşlara gelmiş olmanın rahatsızlığı ile kırallığı büyük oğlu Conna bırakarak batı okyanusuna, büyük ihtimalle son yolculuğunu doğru yelken açtı.


Alfredo Alcala ve taramaları

Nedir bu "lanet olası"(!) barbarı bu kadar çekici kılan? Neden bu çizgi roman 39 yıldır bitmek bilmeyen bir iştahla tüketilmekte? Roman, çizgi roman, sinema vs. uyarlandığı her alanda onu cazibe merkezi haline getiren ne? Tüm dünyada, tüm zamanların en çok satan çizgi romanlarından biri olmasının nedeni ne? Kısaca incelemeye çalışalım:
Conan'ın yaratıcısı Robert E. Howard hikayelerinden birinin final tümcesinde şöyle der:
"Barbarlık insanın doğal halidir. Uygarlık ise olayların akışı sonucu oluşan anormal halidir ve sonunda hep barbarlık kazanacaktır."
Barbar Conan tiplemesinin, ele alındığı her alanda bu denli büyük bir ilgi görmesinin en sade açıklaması bu tümcede yatmaktadır.


Ernie Chan ve John Buscema daha ne isteyebilirimki

Conan diğer çizgi roman kahramanlarına benzemez. Cidden barbardır ve Spiderman, Superman vs. gibi düşmanını öldürmek noktasında tereddüt göstermez. En kanlı şekilde bitirir işini. Kadınlara zarar vermez. Ama çok zorda kalırsa, konu üzerinde fazlaca kafa yormaz; onlara da şiddet uygular. Bu açıdan bakıldığında diğer çizgi roman karakterlerinden daha sahicidir. Başı belaya girer; bazı maceralardan yenik ayrılır. Hırsızlık yapar ve bunu soylu bir amaç için değil sadece para kazanmak için yapar. Kısıtlı bir ahlak anlayışı vardır; yoksullara dokunmaz.
Conan karakteri devamlı değişime uğrar. İlk maceralarda saftır; neler olduğunu anlamaz. Büyüden korkar. Fakat ilerleyen maceralarda kurtlaşmaya başlar. "Uygar"(!) dünyanın nasıl işlediğini öğrenir. Bundan yararlanır ama her zaman büyüye ve soyluluğa karşı tavır almıştır. Pek çok hikayede barbarlığın özgürlük olduğunu ve soyluluk, uygarlık gibi kavramların insanı özünden uzaklaştırdığı ima edilir. Conan emir almaktan hiç hoşlanmaz. Girdiği her ortamda lider olmaya çalışır. Sonunda kral olur zaten. Conan'ın yaşlanıyor olması da hikayeye devamlılık kazandırır. Zaten (bildiğimiz) son hikayede Conan yaklaşık 65-70 yaşındadır ve eskisi gibi dövüşememektedir.
Conan'ın çağında kadın erkek ilişkileri basittir. Birkaçı hariç bütün kadınlar pasif konumdadır. Conan'ın çoğu macerasında yanında bir kadını olmuştur. Her ne kadar öyle bilinmese de Conan kadınlara kötü davranmaz. Onların düşüncelerine de önem verir. Ama kavga ve savaştan ibaret olan dünyada onların büyük oranda işlevsiz olduklarını düşünür.
Conan'ın dinle ilişkisi de değişiktir. Conan'ın tanrısı Crom kullarının dualarını pek dinlemez çünkü o, insanlarına doğuştan savaşma gücü vermiştir. Yani yeryüzünde ihtiyaç duyacakları en önemli şeyi peşin peşin vermiştir. Daha ne istemektedirler ki? O yüzden biraz kayıtsız bir tanrıdır Crom.
Conan basit bir kılıç-büyü konseptine dayanmamaktadır. Belki olay örüntülerinde çokça fantastik ve göksel olaylar olagelir ama bu gerçeküstücü tınılar, ortamı saran acımasız gerçekçiliği yok edemez. İnsanı insan yapan en kaba güdüleri iskontosuz bir şekilde yansıtır Conan. Dünya bir cangıldır ve hayat acımasızdır. Hayatta kalmak istiyorsan asla hata yapmamalı ve güçlü olmak zorundasındır. Gücünü bencilce kullanmalı, kimsenin gözünün yaşına bakmamalısındır. Bu konuda en ufak bir zaaf gösterecek olursan mezarlıkta yer hazırlatmana bile gerek yoktur. Başka barbarlar, kemiklerini köpeklerine yedireceklerdir.
Görüldüğü üzere Conan hayatın ta kendisidir. Ne eksik, ne fazla. "Unutulmuş tanrıların haykırışları ve uzun zaman önce ölmüş kahramanların boşluğu saran çığlıkları arasında, layık olanlar seçilmeye başlandı bile. Oysa dudakları mühürlü kadınlar Hyperborealı ruhların çığlıklarını duymuyor gibiydi. Sisler arasındaki son yolculuklarına çıkarken, kasvetli sessizlikte ak kanatlı bineklerini yukarıya mahmuzladılar. Ve kara yeleli barbar bir tanrının son yeminini hatırladı: ‘Yakında kralların ölümüne tanık olacaksın. Evet. Ve daha fazlasının..." (Cilt 1 Sayfa:63)
Conan'ı bu kadar çok sevmemize neden olan unsurlar arasında en önemlisini ise itiraflar bölümü olarak finale sakladım. Conan beyazperdeye taşındığında başrolleri halihazırda California Valisi olan Arnold Schwarzenegger ile Brigitte Nielsen isimli bir Viking kızı paylaşıyorlardı. Bu muhteşem ikilinin dişi olanı, tüm gençliğimizin seks ikoniçesiydi ve dünyada ve bütün zamanlarda, bir memelinin taşımış olduğu en güzel memeleri taşıyan şahsiyet ünvanına sahipti.


John Buscemaya ait bir kapak baskısı (ebayde bikaç onbin dolarlara satılıyor)

Tabi birde Conanı bu kadar büyük ve ünlü yapan bir diğer unsurda çoğunlukla Roy Thomasın yazdığı senaryolar ve Alfredo Alcala, Gary Kwapisz, Mike Docherty, Erny Chan, John Buscema ve Barry Smithin ölümsüz çizimleridir. Özellikle Alcalanın ışık ve gölge için kullandığı tarama teknikleri, Kwapiszin hasta detaycılığı ve tüm alemdeki en iyi çizgiroman çizeri olarak kabul gören John Buscema çizimleri üstüne Ernie Chanın çinileri ortaokul ve lise yıllarımda dünyamı şekillendirmişti.


..........Gary Kwapisz

Soul Patch v.2.14




Yüklediğim bir sürü gereksiz ıvır zıvır yüzünden iice yavaşlayan ruhuma format attım ve soul patch v.2.14 güncellemesini yaptım. Bu güncellemeyle;

-Arkadaşlara daha fazla zaman ayırma özelliği
-18 yaşa kadar kız arkadaş desteği
-Gereksiz insanlar ve işlerde kitlenme sorunu ortadan kaldırıldı
-Hayır diyebilme özelliği eklendi
-Eğlen coş işte kiboş uygulaması yüklendi
-Gerçek 64bit gitar çalabilme özelliği eklendi
-Alkol alımında sınırlama getirildi
-Hayatımı sömüren virüslere karşı erken uyarı yüklendi
-Daha fazla plug&play desteği yüklendi.


Update isteyen insanlar için address:
(u)niverse(w)ide(w)eb.god.com/products/humanbeings/downloads/soulpatch.asp

Allah cezanızı verecek!




Dün tvde nba all star atraksiyonlarını izlerken reklam arasında şööle bir diğer kanallara bakayım dedim ve atvde ibonun programına konuk oldum. ellerinde birer mikrofon soldan sağa göççük ibo, adamın biri, normal ibo, başka bi adamın biri (hani şu biri bizi rontluyo türü bi programa katılmıştı kalascan banu alkanla) bide yaşlı bi adamın biri. görüntü çok komik aslında saddam hüseyin ve apo kırması kılıklı 5 adam sanki nasırlarına basılmışcasına anırıyolar. ama aradan sesim öne çıksın die nasıl canhıraş bi bağırış sorrma, kreşendoların biri bitiyo biri başlıyo tenörlüğün kitabı yeniden yazılıyo.......
ööle şok içinde bremen mızıkacılarını dinledikten sonra son gücümle kumandanın düğmesine basıp tekrar kendime geldim, ama mazoşist ruhum gene yap gene yap die kudurdu bikere.
..............kendimi topladım ve tekrar atvye bastım ama ne göreyim bremen mızıkacıları gitmiş yerine anaokulu şiiri formatında bişeyler konuşan yeni bob sıtarımız ceza çıkmış, harrigaaaaa. bir iki bomba şiirden soora konuşma kısmı başladıki evlere şenlik, bitanesi kürt şivesiyle diğeride ya bünyedeki almancılık yada "ben amerikada doğdum" tripleri yüzünden biraz bozuk bi şiveyle konuşunca heralde azertvyi izliyorum sandım ama yok yok bildiin atveymiş. neyse süper sorular acaip dolu cevaplar falan laf lafı açıyor, konuşuyolar bu arada ibo cezaya şemsi paşa pasajı de bakiiim diyo arkadaş bi çırpıda söylüyo ve seyirciden canhıraş bi alkış sanırsın naim silkmede 500 kilo kaldırdı, ibo şaşkın seyirciler şaşkın aman allahım yeteneğe bak beeee piuuuuuuuuuuuu. hemen peşinden cazacıım sen barış sever bi insansın dimi? -hööö ne alaka- cezacan doal olarak alda at dercesine gelen bu pası iyi değerlendiriyor ve barış hakkındaki hutbesine başlıyor seyirci gene bi oturup bi kalkıyor.
bu arada ibo her müşterisine yaptığı gibi cezayada methiyeler düzmeye çalışıyor ama yok hem konuyu bilmiyo hemde ne desin abi adama
-abi müthiş bi sesin var acaip güzel yani yada
-senin kadar güzel piyano çalanını görmedimmi desin
adam indirmiş sample ı iyi bi turn tablecı bulmuş üstüne şiir okuyo (seven sever bişey demiyorum niyetim laf sokmakta değil yanlış anlaşılmak istemem ama ben beğenmiyorum). Ama farkındayım ibo kıvranıyo çünkü şemsi paşa olayıyla kurtaramaz günü neyse bikaç hayati sorudan soora ibo bombayı patlatıyo, bu yazıyı asıl yazma amacım olan diyaloğa giriyo......... takip ediniz

ibo- şimdi senin yaptığın iş çok zor, arkada müzik sürekli değişiyo (hangi müzik, ne zaman değişiyo?) ve sen hızlı hızlı söylüyosun şarkıyı (söylemek derken?)
cezo- eeeee evet abi ööle oluyo
ibo- ama bravo sana yaptığın iş çok zor ve sen hiç DETONE olmuyosun, bravo yani
cezo- hı... ne... hınk.... nasıl abi.. haaa tabi abi dooru çok çalıştım tabi iyi bi müzik kulağı istiyo kem küm falan fıstık,

o esnada ben bi detone oldum bi detonarme oldum o oldum bu oldum ve nba slam danka geri döndüm ama bünye bi kere detone oldu zor geçer
skiyim.

- seninle iyi arasında büyük bir fark var
benimle senin aranda kocaman bir fark var
kötüyle benim aramda irice bir fark var

- bi siktir git kardeşim uuraşamam seninle,çok işim var

Sevgililer günü özel



Sevgililer günü, yaş günleri, yılbaşları ...................... (boşlukları kafanıza göre doldurun) niye var diye insan düşünüyo böyle günlerde, bu aralar düşünecek bol vaktim olduğu için bende biraz kafa patlattım ve bu günler için gereksiz yere fazla saldırgan olduğumu farkettim. Gerçi tüketim kültürü ve bu kültürün teşrifatçısı medya beni fazlasıyla doldurmuş olsada, onların boş ve kuru katmanlarını aralayınca aslında altında gayet masum ve değerli bişeyler olduğunu gördüm. Bu tür günler varsa arkadaşlarla yada sevgiliyle bişey yapmak için gerekli kinetik enerji kaynağı. Şimdi düşünüyorumda (gerçi son 5-6 sevgililer günüm sevgilisizlik yüzünden boş geçti ama yeni sevgiliyle aynı yıl içinde farlı günlerde kutlayarak açığı kaparım)yaşgünlerimde ve yılbaşlarında yada diğerlerinde bi şekilde sevdiklerimizle bir araya geliyoruz ve günü kutsuyoruz. İşte önemli olanda galiba sadece bu “sevdiklerimizle bir arada olmak ve ...............i kutlamak”. Ben hep o ...............’nun önemli olduğunu sanıp rahatsız olurdum, ama aslında o sadece bir aracı kurum, sahip olduğumuz küçük mutluluğumuzu sevdiklerimizinkiyle işletip büyütüp büyütüp bize kocaman bi mutluluk olarak geri veriyo. Bence iyiki varsınız özel günler.

Doğa=1 Biz=0

Uzundur aklımı kurcalayan hayatın boktan ama bi o kadarda gerçek temellerinden biri hakkında bişeyler söylemek istiyorum

Çok fazla neden ve nasıılara girmiycem, zaten bu konular için wikipedialar var.
Şööle düşünün:

1. Bütün hayatınızı bir fantazi adasında geçiriyosunuz biraz kömür ve biraz benzinle

2. Geçen bikaç yüzyılda var olan yağın benzinin ve kömürün yarısını harcamış olarak

3. Şu an eskiye nazaran çok daha fazla harcadığın için 50 yıl içinde bitecekler

4. Belki biraz kömür birazda nükleer tesisler için uranyum kalcak

5. Buna gore bu fantazi adasında 2075 yılında 10 milyardan fazla insan artık orda daha fazla olmayan bişey için petrol kuyularının başında bekliycek

6. Hala ışıkları yakacak kömür var merak etmeyin, “ama” unutmayım sadece ışıkları yanık tutmak için

7. Geri kalan endüstrinin ihtiyacı olan %90ı karşılayacak kömür çoktan tükendi

8. Hükümetler ordu veya polis olmaya başlayacak

9. Elinde bir miktar yakıtı olan hükümetlerde düzeni sağlamak için bu yakıtı tankları ve polis arabaları için kullanacak.

SONUÇ: gelecek yıllarda “ANARŞİ” kaçınılmaz


Peki birbirimizin ağzına hiç çekinmeden sıçan biz insanlara, doğanında ağzına sıçtığımızda neolcak?

Bence korkmaya çok gerek yok çünkü doğa kazancak biz kaybetcez………

hiç bi zaman elindekiyle yetinemeyen bizlerenemi olcak?
Tabiki gene elimize almış olcaz ayıp bişeyi.

Motorcu selamı

Yazı biraz uzun, takip ettiğim bir forumdan aldım, merak edenler okusun bence güzel bi yazı.

Why We Wave
By Unknown

The bike's passenger seat swept up just enough that I could see over my father's shoulders. That seat was my throne. My dad and I travelled many back roads together...searching for the ones we had never found before. Travelling these roads just to see where they went. Never in a rush, just be home by supper.

I remember wandering down a back road with my father, sitting on my throne watching the trees whiz by, feeling the rumble of our bike beneath us like a giant contented cat. A motorcycle came over a hill towards us and as it went by, my father threw up his clutch hand and gave a little wave. The other bike waved back with the same friendly swing of his left wrist.

I tapped my dad on the shoulder, which was our signal that I wanted to say something. He cocked his head back slightly while keeping his eyes ahead...

I yelled, "Did you know him?"

"What?"

"You waved at him...who was that?"

"I don't know. Just another guy on a bike....so I waved."

"How come?"

"You just do...it's important."

Later, when we had stopped for ice cream, I asked him why it was so important to wave to other bikers. My dad tried to explain how the wave demonstrated comradeship and a mutual understanding of what it was to enjoy riding a motorcycle. He looked for the words to describe how almost all bikers struggled with the same things like cold, rain, heat, wind, and drivers who didn't see them, but how riding remained an almost pure pleasure.

I was young then and I am not sure that I really understood what he was trying to get across, but it was a beginning of something. Afterwards, I always waved along with my dad whenever we passed other bikes.

I remember one cold October morning when the clouds were heavy and dark, giving us another clue that winter was heading in from just over the horizon. My dad and I were warm inside our car as we headed to a friend’s house. Rounding a corner, we saw a motorcycle parked on the shoulder of the road. Past the bike, we saw the rider walking thru the ditch, scouring along thru the tall grass, crowned with a touch of frost. Dad pulled over and backed up to where the bike stood.

I asked Dad..."Who's that?"

"Don't know" he replied..."but he seems to have lost something. Maybe we can give him a hand."

We left the car and wandered thru the tall grass ditch to the biker. He said that he had been pulling on his gloves as he rode, and that he had lost one. The three of us spent some time combing the ditch, but all we found were empty cans and bottles.

My dad then turned and headed back to the car and opened the trunk. He rummaged thru various tools, oil containers, and this and that until he found an old pair of crumpled up leather gloves. He continued looking until he found an old catalogue. I understood what he was doing with the gloves....but I had no idea what he needed with the catalogue.

"Here's some gloves for you" my dad said as he handed them to the rider..."and I brought you a catalogue as well."

"Thanks"..I really appreciate it." He reached into his hip pocket and pulled out an old chain wallet.

"Lemme give you some money for the gloves" he said.

"No thanx" dad replied as he handed them to the rider. "They're not worth anything and they're old anyway".

The biker smiled. "Thanx alot."

He pulled the old gloves on and unzipped his jacket. I watched as my dad handed him the catalogue and the biker slipped it inside his coat. He jostled it around, positioning it up high, centered, and then zipped it up. I remembered now making sense of why my dad had given him the catalogue. It would keep him a bit warmer. After wishing the biker well, my dad and I left him warming up his bike.

Two weeks later, the biker came to our home and returned my father's gloves. He had found the address on the catalogue. Neither my father nor the biker seemed to think that my dad stopping at the side of the road for a stranger and giving him a pair of gloves, and that the stranger making sure that the gloves were returned, were events out of the ordinary for people who rode motorcycles. For me, it was another subtle lesson.

It was spring of the next year when I was sitting high on my throne, watching the farm fields slip by when I saw two bikes coming towards us. As they rumbled past, my dad and I waved, but the other bikers kept their sunglasses locked straight ahead and did not acknowledge us. I remember thinking that they must have seen us because our waves were too obvious to miss. Why didn't they wave back? I thought all bikers waved at one another.....

I tapped my dad on the shoulder and yelled..."How come they didn't wave back?"

"Don't know. Sometimes they don't."

I remember feeling very puzzled. Why wouldn't someone wave back?

The next summer, I was finally old enough to learn to ride a motorcycle with a clutch. Many an afternoon were spent on a country lane beside our home, kicking and kicking to start my dad's old 1955 BSA. When it would finally come to a sputtering start, my concentration would grow to a sharp focus, as I tried to let out the clutch slowly enough, and bring us to a smooth take off. More often than not, I would lurch forward.....and begin to attempt to kickstart the motor again.

Eventually, I got my own motorcycle license, and began wandering the back roads on my own. I found myself stopping along side roads if I saw another biker alone, just to check and see if he needed help.......and I continued to wave at other riders.

But I remained focused as to why some riders never waved back. It left me with almost a feeling of rejection, as if I were reaching to shake someone’s hand, but they kept their arm hanging by their side. I began to canvass my friends about waving. I talked with people at biker events, asking what they thought. Most of the old riders told me they waved to other bikers and often initiated the friendly air handshake as they passed one another.

I did meet some riders though, who told me that they did not wave to other riders because they felt that they were different from other bikers. They felt that they were a "breed apart". One guy told me in rather colorful language, that he did not "wave to no wussies". He went on to say that his kind of bikers were tough, independent, and they did not require or want the help of anyone, whether they rode a bike or not.

I suspected that there were some people who bought a bike because they wanted to purchase an image of being tougher, more independent, a not-putting-up-with-anyone's-crap kind of person, but I didn't think that this was typical of most riders.

People buy bikes for different reasons. Some will be quick to tell you what make it is, how much they paid for it, or how fast it will go. Brand loyalty is going to be strong for some people whether they have a Harley, Ford, Sony, or whatever. Some people want to buy an image and try to purchase another person's perception of them. But it can't be done.

Still, there is a group of people who ride bikes who truly are a breed apart. They appreciate both the engineering and the artistry in the machines they ride. Their bikes become part of who they are and how they define themselves to themselves alone. They don't care what other people think. They don't care if anyone knows how much they paid for their bike or how fast it goes. The bike means something to them that nothing else does. They ride for themselves and not for anyone else. They don't care whether anyone knows they have a bike. They may not be able to find words to describe what it means to ride, but they still know. They may not be able to describe what it means to feel the smooth acceleration and the strength beneath them. But they understand.

These are the riders who park their bikes, begin to walk away and then stop. They turn and look back. They see something when they look at their bikes that you might not. Something more complex, something that is almost secret, sensed rather than known. They see their passion. They see a part of themselves.

These are the riders who understand why they wave to other motorcyclists. They savor the wave. It symbolizes connection between riders, and if they saw you and your bike on the side of the road, they would stop to help and might not ask your name. They understand what you are up against every time you take your bike on the road.....the drivers that don't see you, the ones that cut you off or tailgate you, the potholes that lie in waiting. The rain. The cold.

I have been shivering and sweating on a bike for more than 40 years. Most of the riders that pass give me a supportive wave. I love it when I see a younger rider on a "crotch rocket" scream past me and wave. New riders carrying on the traditions.

I will continue in my attempts to get every biker just a little closer to one another with a simple wave. And if they do not wave back when I extend my hand into the breeze as I pass them, I will smile a little more. Maybe they’re just mistaken about who is a "breed apart."

Yok yok basmııcaam, valla efendi efendi sürceem...........

Efenim bilen bilir hacettepe yollarını 92 yılından beri teperim, kar kış demem teperim, servisle teperim, otobüsle teperim, hususi arabamla teperim ama tep tep o yol hiç bitmez. Önce milli kütükhane, soora odtü üffff daha var, hassssss... daha pilkentteyiz biraz daha uyuyum bari, oh oh nizamiyedeyiz 10 dakkaya vardık demektir derken yol biter, aslında biterdi, çünkü artık yol hemen bitiyooooooooooo. Nasıl biter dediinizi duyar gibi oluyorum, dediniz dimi evet evet dediniz, hadi be en azından yüzünüzde şaşan bikaç mimik olmuştur, olmadımı.......

ossun ben genede açıklıycam; Honda CBR 1100 XX Blackbird ;)

ama söz yavaş yavaş kullancam bundan soora.




Then & Now

Aticanla benim iksiksi bi güzel soyduk nü nü fotolarını çektik, soora yıkadık, temizledik, bakımlarını yaptık, altını bezledik ve yeni gib oldu valla.


THEN




NOW.....


Si-Bi-Arrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr İKSİKS

Başımdan geçen bi travma ile konuya giriş yapıyorum, takip edin lütfen. -------Yıl 2000 benim toplama transalple antalyadayız. tatilde olmanın hemde motorla gitmiş olmanın (gerçi kız arkadaşım haklı olarak ulaşım aracı seçeneğini ulusoydan yana kullanmıştı)inanılmz gazıyla meşşhur konya altı plajına gittik. Sahil kenarındaki park yerlerinden birine park ettik, neyse denize girildi falan geri eve dönücez motorun yanına gittik birde ne göriim dünyada üretilmiş en güzel motor. Kırmızı bi sibiar iksiks. amanda aman, sen ne güzel şeymişsin tavırlarıyla aleti sevmiştim. Aklımın ve kalbimin bir kısmını orda bırakmıştım. tabi benim transexual alpim geri dönüş yolunda "en güzel olan elinde olandır, kıymetini bil" atasözünü hatırlatırcasına 1000 kere arıza çıkarmıştı. Neyse flashbackten çıkalım günümüze dönelim. Hhhhhhhhooooooooooopppppppp -------Dile kolay tam 9 yıl geçmiş sibiarların arkasından deliler gibi bakarak. Hep bigün alcaam dedim seni, yeri geldi bilgisayarıma wallpaper yaptım yeri geldi hakkında yutuplarda araştırma yaptım..........
...........Ve artık zamanıdır diyerekte bi sibiar aramaya başlamıştımki (Aticanın takdiri şayan gazları da unutulmamalı) sahibindencomda gördüm onu.
Kırmızı diildi ama çok daha acaip bi renkti giri diicem ıııhhhh diil,
Siyah? yok canım körmüsün. Bööle koyu gri gibi bişey, eve evet koyu griydi canavar. Derken gittim gördüm ve işte bu dedim..........
Koyu gri koyu gri bana ööle bakıyodu, sanki hişşşş zavallı insan varmı cesaretin der gibi. Ezildim büzüldüm, bilmemki istermisin beni sırtında dedim, yavaşça oturdum önce biraz ürktük ikimizde, sooora bütün asaletiyle yağ gibi hareket etti. biliyodum altımda YÜZ ELLİ KÜSÜR beygir var ama anladımki altımda YÜZ ELLİ KÜSÜR uslu beygir var.
Sisler aralanır beynimde ve korkular uçar gider.

Neyse ya üfffff ne edebiyet oldu be skiim. Aldım oolum aldım laaaaaaaaaa hehehehehehehehe artık sibiarım var yaşassınnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnn






Sibiar iksiksim ve vaftiz babası Atican





Evet yanlış görmediniz 13000rpm/min ve 330km/h (spppooookyyyyy)



Sevimli diiimiii

Motor bumudur mudurbu motor?



Yok artık ya, yapmayın böyle şeyler ya....
Bilmeyelim, görmeyelim, kendi motorlarımızı motor sanıp keyifli keyifli binelim. Ayıp ayıp yukarda tavan var. (Yoksa allahmıydı, karıştırdım ben gene)

Tek Başımıza ?

Ben tek başıma ne yapabilirim
diye düşündü biri
ve hiçbirşey yapmamaya
karar verdi.

Ben tek başıma ne yapabilirim
Diye düşündü öteki
Ve yanlızlığının
kuytuluğuna çekildi.

Ben tek başıma ne yapabilirim
Diye düşündü bir üçüncü
Ve tek başına
düşünmeyi sürdürdü.

Ben tek başıma ne yapabilirim
Diye düşündü yüzbinler
Ve tekbaşınalıklarını
Sürdürdüler.

Ben tek başıma ne yapabilirim
Diye düşündü milyonlar
Milyonlarcaydılar
ve tek başınaydılar.

Bu arada
Birileri onlar adına
Kararlar vermekteydi.

Tek başına
Olduklarını sananlar
Topluca, ortadan
Kaldırıldılar.............

Ataol BEHRAMOĞLU

Rock N Blues Günleri!

Merabalar sevgili arkadaşlar 7 ocak perşembe (yarın) ve 8 ocak cuma odtü mimarlık amfisinde rock n blues günleri var.Gelebilen herkes içkisini kapıp gelsin derim.Çoook zevkli geçiyo bu etkinlikler..
Giriş ücretsiz.Şu kafelere davetiye bırakmışlar, bulamazsanız da ben hallederim sorun değil:
- Tenedos Cafe - OnaOn Cafe - Stüdyo Bohem - Stüdyo Feedback - Stüdyo Rockmutfak - Always Rock

İşte size program:
Perşembe:
14:00 Kurşun Kalem
15:00 Video gösterimi
16:00 Luiband
17:00 Blues Makers
18:00 Exit Blues Band
Cuma:
15:00 Hardcase GNR Tribute Band
16:00 Yavuz Hırsızlar
17:00 Rockshelf
18:00 Kingus Blues Band

Minik Gaplan


Güzel Pisi

Ya sen ne güzel bişeysin beeeeeeeeee!




Yok yok benim olmalısın kesinn nıhahahahahahahahahahahahahaaaaaaa